Gerçeği ararken karşıma çıkan ve bilincimin uyanışına rehberlik eden bilge şunları söylemişti:
“Önce pamuk kadar hafif dokunuşlarla alırsın mesajları. Farkında olabildiysen aydınlanma yaşar, sırlara vakıf olmaya başlarsın. Farkında değilsen sınavların ağırlaşır. Bir yumruk gelir önce. Tüm bunları kendinin yarattığını farkedemezsin ve hep bir suçlu ararsın. Kendini kurban gibi görmeye devam eder, karşındakini suçlamaya devam edersin. Oysa ki “Suçlu sensin!” derken bir parmağın karşındakini, üç parmağın her zaman kendini gösterir. Suçlu ne sen ne de karşındakidir. Sorumlu olan sensin. İnsan olma yolunda alman gereken dersler olduğunu ya da karşında gördüğün olumsuzluğun senin içindeki bir duygudan yansıdığını fark edemezsen, sonunda hayatına bir bomba düşer. Yok olduğunu zannedersin. İşte o an bile, zerrelerinden doğabilme şansına sahipsindir.
Gerçeklerin bildiklerinden farklı olduğunu idrak ettiğin anda, uyanışın başlamıştır.
Bir gün sevdiğin, sevmediğin, suçladığın, sorguladığın, takdir ettiğin tüm insanlar tekamüllerini gerçekleştirir ve seninle aynı noktada bir araya gelir. Buluşma Yaradanın bizi yarattığı “Saf sevgi” noktasında gerçekleşir. Oraya yaklaştıkça gerçekleri görmeye başlarsın. ” demişti.
“Saf sevgi” den kastedilen neydi?
“Niçin zorlu sınavlar yaşıyorduk? İyi insanlar olduğumuzu zannederken sürekli kötü addettiğimiz durum ve kişilerle neden karşılaşmıştık?
İnsanı sınırsız, sonsuz mutluluğa götüren bir ” Sır” ; iyiliğin, iyi olmanın bir hak edişi, mükafatı var mıydı?” sorularını sormuşuzdur çoğu kez.
Derin bir sorgulayış ve analiz sonrasında, zihne ardı ardına sorular düşmeye başlar ve mutlaka evren cevapları bize fısıldar. İdrakiniz kolaylaşır.
Bu yazıyı okuyorsanız uyanışınıza siz de yakınsınız demektir.
Yaşamımızdaki olumsuz durumları bize yaşatan, bedenimizde taşıdığımız zihin denilen makinenin varlığıdır. Bu zamana kadar yaşananlar (kontrol edemediğimizi zannettiğimiz), bu makinedeki kayıtlarla oluşmuştur. Zihnin işleyişini idrak edebildiğimizde hepimiz için ilk aydınlanma gerçekleşir.
Bilinçaltı, şeytan, ego, nefis; zihnin farklı görüşlerdeki bilinen diğer adlarıdır.
Bilinç yedi yaşından önce loptik alanda hareket eder. Saf sevgiyle… Saf sevgiyle neyin kastedildiğini anlayabilmek, özümsemek için çocukları gözlemleyebiliriz. Onlar sadece anı yaşarlar. Geçmişle sorunları yoktur. Nefret, kızgınlık, korku, endişe gibi duyguları barındırmaz; gelecek kaygısı taşımazlar. Anda kaldıkları için hep mutludurlar.
Yedi yaşından sonra, geçmişimizde bilinçaltımıza farkında olmadan kopyalanmış her bilgi, korku, endişe yaşamın bir döneminde bize, onu farkında olmadan yaşatır (ki şu anda Dünya’mızda ölçüsü kaçmış şekilde bize sürekli negatif inançlar ve duygular pompalanmaktadır).
Bu bilgiyi öğrenmek, kendi yaşamımda benim için pazılın önemli parçalarından birini bulmak gibiydi. Çocukluğumdan bugüne kadar yaşadıklarımın nedeni birer birer önüme düştüğünde; bu kayıtları arındırmadan, hayatımızdaki devinimden kurtulamayacağımızı, gerçek bir dönüşümü oluşturamayacağımızı gördüm. Bununla ilintili olarak; geçmişimde hamster gibi aynı çarkta dönmüş, aynı sorunları sürekli olarak yaşamıştım.
Mutluluğun sırrı, bugünkü deneyimlerimizle çocuk safiyetine erişebilmekteydi. Çocuk safiyetinde olmakta arınmak, bilincimizi dönüştürmekle mümkündü (“Hayatımı Değiştiren Hooponopono Öğretisi – İçsel Enerji Dönüşümü – Bilinçaltındaki Negatif Duyguları Nasıl Dönüştürürüz?” konulu yazıyı okuyabilirsiniz).
Tüm dini ritüeller ve psikolojide kullanılan yöntemler (namaz, oruç, meditasyon, NLP, EFT, Hooponopono ve diğerleri) zihni negatif kayıtlardan arındırarak bizi saf sevgiye, Yaradan’a, Kaynak’a, Sonsuz Zeka’ya , Özbenlik’e ulaştırmak içindi. İç ses, ön sezi, İrade, Yaradan; nasıl isimlendirirseniz…
Negatif kayıtlardan arınarak, kendimize , potansiyelimize, Yaradan’a yakınlaşırız. Gerçeğin önündeki perdeler kalkar, Evren’deki mükemmel dengeyi görmeye başlar, “Hakiki İnsan” oluruz.
Her birimiz birbirimizden farklı ve özeliz. Üstün ya da aşağıda değiliz. Ben olarak hiçbir şey olduğumuzu; hiçbir şeyi kontrol edemediğimizi, doğduğumuz andan itibaren bize sonradan verilen sorumluluk, ünvan, sıfat ve maddi değerlerin bize ait olmadığını ne yazık ki yaşadığımız zorlu sınavlarla idrak ederiz.
“Hiç” olduğumuzu anlarız.
Bir bütünün parçası olarak hareket edebildiğimiz o “An” geldiğinde; herkesi ve her şeyi , tüm farklılıklarına ve farklı bakış açılarına rağmen en değerli parçamız gibi görebildiğimizde, kontrol edemediğimiz ve çabalarımızın yetersiz kalacağı durumların da olabileceğini kabul edip sisteme güvendiğimizde ( hiçliğin acziyetiyle teslim olabildiğimizde); Sistem ( Yaradan, Sonsuz zeka, Kaynak) kapılarını bize sonuna kadar açar. O an “Herşey” olduğumuzu ve o yüce gücün kudretini ve yakınlığını farkederiz.
Aynı okyanustaki bir damlanın okyanusa karıştığında, okyanusun kudretine sahip olduğu gibi.
İsteklerimizin, istememize bile gerek kalmadan gerçekleştiğini görürüz.
Kendi yaşamımdaki dönüşüm sonrasında “İnsanlığa, insanlığın uyanışına nasıl katkım olur?” gayretinde oldum. Yaşamımızda bundan daha önemli hiçbir şey olmadığına inandığım için bunu, yaşam amacı edindim.
Bilinçlerin Uyanışı neden bu kadar gereklidir?
Dünyamızın yaşadığı kaos, sıradan bir durum gibi görünmemelidir.
Din kitaplarında bahsedilen, bilgelerin söylediği ” Kıyamet”in tam da ortasındayız. İçinde bulunduğumuz dönemde “Bilinçlerin savaşı” yaşanmaktadır. Kıyamet, bir yok oluş değil; “Kıyam” kelimesinden gelen “Ayağa Kalkmak” , “Uyanmak” “Bilinçlerin uyanması” , gerçeklerin ortaya çıkmasını ifade eder.
Kaosun artık herkes farkında olsa da ; ne yapacağını bilmeyen insanoğlu, buna kendisinin sebep olduğu ve değişmesi gerektiği düşüncesine inatla direndiği için kaos büyüyerek sürmektedir.
Evren yasaları durmaksızın işlemeye devam eder. Dünyamız, devamlı yüklenen negatif enerjiyi taşıyamaz duruma gelmiştir.
“Birlik Bilinci” insanlığın tek kurtuluşudur. Herkesi ve her şeyi kendi parçamız gibi görmek felsefik bir görüş değil, ZORUNLULUKTUR. Çünkü birbirimize görünmeyen ve ayrılmayan bağlarla bağlı olduğumuz, değişmez bir gerçektir. Kuantum Fiziği de artık bu gerçekliği bilimsel olarak kanıtlamıştır.
Bu farkedilmediği takdirde dünyamızın programı daha da ağırlaşacaktır. Bunun için “Bilinçlerin Uyanışı” gereklidir ve elzemdir.
Bireysel dönüşümümüzü gerçekleştirdikten sonra “Birlik” hissini daha derinden hissedeceğimizi söyleyebilirim. Bu idrak, bilinç seviyelerimizle ilgilidir.
Herkesi ve her durumu ayrım yapmadan kabul edip, evrendeki bütünlük ve uyumun farkındalığında, her birimizin mutluluğunun ya da mutsuzluğunun hepimizi etkileyecek olması gerçeğini idrak edebildiğimizde; şu an sorun olarak gördüğümüz her şey ortadan kalkarak gezegenimiz çok başka bir yere dönüşecektir.
“Hepimiz aynı kaynağa bağlıyız ve her birimiz O’nun parçasıyız.”
Bu bilgi gerçektir. Tüm dinlerin , öğretilerin içinde vardır ve diğer evrensel (bilimsel ve ruhsal) yasalarla birlikte tatbik edildiğinde; her şeyin mümkün olduğunu bize deneyimletir.
Güzel Dünyamızda buluşmak en büyük dileğim.
Sevgiyle kalın…
4 yorum
Kalemine sağlık Çiğdem…🙏
Çok teşekkürler 🙂 🙂
Muhteşem bir yazı, çok aydınlandım
Çok teşekkürler. Yorumlarınız çok değerli:)